mesellerin finalinde, her ne hikmetse, gökten daima hat-trick yaparcasına düşen o üç elmadan ilkini kapana göre üç gün, ikincisini yakalamayı başaran için üç asır ve elmaların üçüncüsü başına konana göre ise otuz bin asır (ya da, gelin, nâkilan-ı mesel jargonunun o bildik – beylik kalıbıyla söyleyeyim: tamı tamına üç vakit) önce; yerkürenin, bize şu an için meçhul olan bir coğrafyasında kurulmuş olan güzel ve ziyadesiyle asûde bir ülke; bu ülkede sevimli ve mütevazi bir belde ve bu beldede de, bir nâkilan olarak, aralarında gezinileceğini ümit ettiğim ilerleyen satırlarımda hikâyesini paylaşacağım, efsanevi bir berber var imiş.
bu berber o kadar maharetli ve o denli marifetli imiş ki, hemşehrileri, ülkelerinin atalarından gelen gerçek ismini rafa kaldırıp, ona, bu berbere nispetle berberistan diyorlarmış.
mesellerin finalinde, her ne hikmetse, gökten daima hat-trick yaparcasına düşen o üç elmadan ilkini kapana göre üç gün, ikincisini yakalamayı başaran için üç asır ve elmaların üçüncüsü başına konana göre ise otuz bin asır (ya da, gelin, nâkilan-ı mesel jargonunun o bildik – beylik kalıbıyla söyleyeyim: tamı tamına üç vakit) önce; yerkürenin, bize şu an için meçhul olan bir coğrafyasında kurulmuş olan güzel ve ziyadesiyle asûde bir ülke; bu ülkede sevimli ve mütevazi bir belde ve bu beldede de, bir nâkilan olarak, aralarında gezinileceğini ümit ettiğim ilerleyen satırlarımda hikâyesini paylaşacağım, efsanevi bir berber var imiş.
bu berber o kadar maharetli ve o denli marifetli imiş ki, hemşehrileri, ülkelerinin atalarından gelen gerçek ismini rafa kaldırıp, ona, bu berbere nispetle berberistan diyorlarmış.